Evlilik hayatında çoğu şey müşterek, ancak beklentiler farklı olabiliyor. Yıllar geçse de eşler birbirlerine önceliklerinin ne olduğunu net bir şekilde dile getiremeyebiliyor. Özellikle erkekler ne istediklerini anlatmakta, kendilerini ifade etmekte çok sıkıntı çekiyor.
Evlilikte erkeğin kadından beklentileri genelde kadının beklentilerinden daha fazladır. İkisi de aynı işyerinde çalışıp yorulsa da erkek, eve girer girmez “çok yoruldum” diye uzanır. Kadının böyle bir lüksü olmadığı gibi üstelik erkek, ondan bir de güzel “yemek” bekleyebilir.
Evin düzenli-tertipli, elbiselerinin temiz ve ütülü olmasını, hatta kimi erkek, içeceği bir bardak suyu bile eşinin getirmesini bekler. Cep telefonunun nerede olduğunu, gözlüklerini, çoraplarını nereye koyduğunu, arabanın anahtarının nereye bırakılmış olabileceğini hülasa buna benzer birçok şeyi kadından hep “hizmet” olarak bekler.
En önemlisi ise, erkekler, annelerinden gördükleri karşılıksız “şefkat”, “sevgi” ve “ilgi”yi eşlerinden de beklemektedir.
Fakat annesinin “Aa! Burnun akmış gel sileyim” dediği gibi; “Mendilini aldın mı? Anahtarın, telefonun cebinde mi?” vb. sorularla çocuk gibi idare edilmek yerine, ayrıca fizikî gücünü göstermek için eşinin kendisini bir “kahraman” gibi görmesini de bekler.
Yaratılış itibarıyla şiddet, saldırganlık, sinirlilik, kabadayılık, özgürlük ve kural tanımazlık özelliklerine yatkın olduğu için erkekler, eşlerinin bu duygularını kontrol altına almasına yardımcı olacak “sakin, itidalli, hoşgörülü, anlayışlı, idareci” olmasını bekler.
Aileyi idare ettikleri için ülke idare eden kral gibi “saygı” görmek ve asla “tenkit edilmemek” ister.
Bu hay huy içinde kadınların en çok yakındıkları şey, “Eşim ne yaş günümü ne de evlilik yıldönümümüzü hatırlıyor. Demek artık beni sevmiyor!” vehmine kapılmalarıdır. Bu yüzden erkekler eşlerinin pek kolay anlaşılamayan “sevgi dillerinin” kolayca anlaşılmasını bekler.
Eşinin “Sen bana ne hayat yaşatıyorsun?” diye nankörlük etmek yerine, kendisinin mükemmel bir baba ve eş olduğunu ifade eden “takdir” sözcükleri bekler.
Maddi konuda kendisini sıkıntıya sokmayıp, gücünü aşan aşırı isteklerde bulunmayarak “ayağını yorganına göre uzatarak”, “iktisatlı” olmasını bekler.
Eşlerinin soru kitabı değil “cevap anahtarı” olmasını, “dırdırlarıyla” kafasını “şişirmemesini” özellikle de “gözyaşlarını silah” olarak kullanmamasını bekler.
Bir şeye canı sıkıldığında durgunlaşıp düşünmeyi tercih eder. Şayet eşi tepesine dikilip: “Ne düşünüyorsun! Yoksa başka biri mi var? Yoksa, bir yerlere para mı kaptırdın?” gibi aşağılayıcı ve “güven” zedeleyici davranışlardan kaçınmasını bekler.
İhtiyacını en fazla tatmin eden, aşkını, sevgisini ve şevkini paylaşacağı neş’ede ortak, elem ve kederde yardımcı, sûri güzelliğinin yanında zahiri arkadaşlığını samimileştirecek “iffet” ve kötü ahlaktan arınmış, “ünsiyet” edeceği, iyi geçineceği, ruhi imtizacı sağlayacak “mûnislik, itaat” ve “güzel ahlâk” bekler.
Kısacası erkek kadından, annesi kadar “şefkatli eş”, güveneceği sadık bir “dost”, her şeyi paylaşabilecek “arkadaş”, sohbet edebileceği kalbine karşılık mükemmel bir “kalp” bekler.
Güllerin Efendisi, hayırlı kadının kocasına iyilik yapan olduğunu ve böyle bir kadının bu hareketinin bin şehitlik makamıyla eşitlendiğini söyler. Tabii ki, o da ayrı bir yazının konusu olsa da madalyonun bir de “kadınlar erkeklerden ne bekler?” yüzü var.